https://youtu.be/8GCSu3iyKek?t=223
Hasan Sabbah
On iki İmam Şiiliği'nin kalesi olan
Kum kentinde dünyaya gelmiştir.
On İki İmamcı olan babası
Kufe'den gelmişti.Rivayete göre
Yemen kökenliydi. İnandırıcı olmayan bir söylentiye göre ise kadim
Himyer krallarından birinin soyundan geliyordu. Hasan Sabbah'ın doğum tarihi günü gününe bilinmemekle birlikte
11. yüzyılın ortalarına rastlar. Dini eğitimini
Rey şehrinde alan Hasan Sabbah, bu sırada
İsmaili bir refik ile karşılaşmıştır. Kendi otobiyografisinde bu olayı şöyle anlatır:
Hasan Sabbah ile ilgili
Edward Fitzgerald tarafından
Rubaiyat tercümesinin önsözündeki bir hikayede
Hasan Sabbah, Nizamülmülk ve
Ömer Hayyam'ın sınıf arkadaşı olduğu ve aralarında yaptıkları bir anlaşmaya göre hangisi önce başarı kazanırsa diğerlerine de yardım edecektir. Nizamülmülk vezir olmuş ve ikisine de valilikler önermiştir. Ancak Hayyam kendisine bir emeklilik maaşı bağlanmasını, böylece başıboş bir hayat sürebilmeyi, Hasan ise saray içerisinde daha yüksek bir mevki istemiştir. Hasan çok geçmeden vezirlik makamına göz dikmiş, vezir de aleyhinde işler çevirerek Hasan'ın şerefini lekelemiştir. Böylece Hasan intikamını alacağı
Mısır'a gitmiştir. Bu hikayedeki başlıca tutarsızlık
Nizamülmülk ( 10 Nisan 1018 - 14 Ekim 1092 ) ile Hasan (?-1124) ve Ömer Hayyam (18 Mayıs 1048 - 4 Aralık 1131 ) arasında yaklaşık 30 yaş fark olmasıdır. Günümüz araştırmacıları bu tuhaf hikayeyi bir efsane olarak görmektedir.
]Fâtımîler Hâlifeliği devrinde
Ebû Tamîm Ma’add el-Mûstensir bil-Lâh'ın
İsfahan Bâb-ı Hûcceti ve
Dâ’î-i Â'zamı olan
Abd’ûl-Melik bin Attaş tarafından henüz On Yedi yaşında iken
Dâ’î yardımcılığına getirilen Hassan-ı Sabbah, daha sonra “
Fâtımî Hâlifesi Ebû Tamîm Ma’add el-Mûstensir bil-Lâh'ın huzurunda
Kahire'de yemin ederek resmen
İsmâilî Dâvah hareketini ve
İmâmet (İsmâilî i'tikadı)'i benimsedi.
Hasan Sabbah Rey'den ayrılırken
İsfahan,
Azerbaycan,
Silvan,
Mezopotamya,
Suriye ve
Filistin kıyılarından geçerek
Mısır'a ulaşmıştır. Üç sene Mısır'da kalan Hasan Sabbah muhtemelen
Bedr el-Cemâli ile aralarındaki bir ihtilaf sebebiyle
Kuzey Afrika'ya sürülmüş, Sonra da Suriye'ye ulaşmıştır. 10 Haziran
1081'de İsfahan'a ulaşmış olan Hasan Sabbah dokuz sene boyunca "davet" in hizmetinde İran'ı dolaşmıştır.
Hasan daha sonra ilgisini
İran'ın kuzeyine yöneltmiştir. Özellikle
Deylem bölgesi ile ilgilenmiştir. Bu bölge İslam'ı zorla kabul etmeyen, toprakları zor fethedilen, savaşçı ve eski gelenekleri sürdüren yerli bir halkın kontrolündeydi. Sabbah bir süre sonra Deylem'de faaliyetlerini yürütebilmek için
Kazvin'e yerleşmiştir. Bu sırada yeni müritler toplayan Hasan Sabbah, amaçları için uygun bir mekan aramaktaydı.
Sonunda Hasan Sabbah
Elburz Dağları'ndaki
Elemût Kalesi'nde karar kıldı. Kale geniş bir vadiye egemen konumdaki büyük bir kayalık üzerine inşa edilmişti. İki bin metre yükseklikteki kale kayanın tabanının yüzlerce metre üzerinde, yalnızca sarp ve dolambaçlı bir patikadan çıkılabilen bir yerde bulunmaktaydı. Rivayete göre kale Deylem krallarından biri tarafından inşa edilmişti. Kral kartalını salmış, kartal ise bu kayalığa konmuş, böylece kalenin yapımına başlanmıştı. Ve kaleye "kartalın öğretisi" anlamında "Aluh Amut" ismi verilmişti.
Hasan Sabbah'ın buraya vardığı sırada kale onu Selçuklu sultanından almış olan Alevi Mehdi adındaki bir hükümdarın elindeydi. Önce bölgeye dailerini yollayan Hasan, bölge halkını ve Alamut'ta yaşayanları kendi tarafına çekmiştir. Hasan Sabbah bu olayları şöyle anlatmaktadır:
Zeydî-Alevî Mehdi[değiştir | kaynağı değiştir]Bundan sonra 4 Eylül 1090 günü gizlice kaleye alınmış, kalenin önceki sahibi elinden bir şey gelmediği için kaleyi terk etmiştir. İranlı tarihçilere göre Hasan Sabbah, Mehdi'ye üç bin altın dinar değerinde bir senet vermiştir. Böylece Hasan Sabbah,
Haşhaşin tarikatını resmen kurmuştur.
İran'ın
Elemût Bölgesi'ndeki
Elemût Kalesi'nin 1090 yılında
Hasan bin Sabbah tarafından fethedilmesinden evvel, kalenin
Zeydî-Alevîler Hanedanlığı soyundan gelen en son reisi idi.
Kimliği
Şiîliğin İmâmiye-i İsnâ‘aşer’îyye Mezhebi'nin
gayba halindeki
On İkinci İmâmı Muhammed Mehdi ile karıştırılmaması gereken
Zeydî-Alevîler Hanedanlığı mensubu
En-Nâsır’ûl-Alevî Li’l-Hâkk soyundan gelen Alevî Mehdi,
Elemût Bölgesi'nde bulunan
Elemût Kalesi'nin son
Büyük Selçuklu komutanı idi.
Büyük Selçuklu Veziri
Nizamülmülk daha 1090 yılına gelmeden
Hasan bin Sabbah'ın tevkif edilmesi için gerekli emirleri çıkartmıştı. Bu nedenle de
Hasan bin Sabbah Elemût Kalesi'nden yaklaşık 60 Km uzaklıktaki
Kazvin'de gizlenmekteydi. Buradan kalenin zaptı ile alâkalı bir takım planlar hazırlamaktaydı.
Hasan bin Sabbah özel olarak daha önceden görevlendirdiği
Hasan el-Ka’ini adındaki casusu aracılığıyla kaledeki muhafızların çoğunu
İsmâil’îyye mezhebine döndürmeyi başarmıştı. Bu mühtedilerin tamamını ortadan kaldırmayı planlayan
Mehdi önce kendisini Hasan Sabbah’ın
Dâvah hareketini kabullenir ve destekler gösterdi. Bu arada
Kazvin'den gönderdiği bir başka
Dâ’î aracılığı ile Hasan Sabbah kaledeki taraftarlarının sayısını iyice arttırmayı başarmıştı. 4 Eylûl 1090 tarihinde gizlice kaleye giren Hasan Sabbah, kendisini
Dihkhudâ ismiyle tanıtarak bir süre burada yaşadı.
Mehdi durumu anladığında ise kaledeki muhafızların tamamına yakını
İsmâ‘îl’iyye mezhebi’ni kabullenmişler ve Mehdi'yi tamamen kendisini savunamayacak bir duruma düşürmüşlerdi.
Elemût Kalesi'nin teslim alınması
Hasan bin Sabbah tarafından kale Zeydî Mehdi'ye Üç Bin Altın Dinar ödenmek suretiyle teslim alındı. Ödeme
İsmaili Dâvah hareketine gönül vermiş
"Muzaffer Reis" ismindeki bir Selçuklu subayı tarafından gerçekleştirildi. Kelenin bu şekilde Mehdi'den alınması sırasında ise hiçbir vahşet gerçekleşmemiş oldu.
Hasan Sabbah, Alamut'a yerleştikten sonra 34 yıl boyunca buradan hiç ayrılmamıştır. Rivayetlere göre Alamut'taki kendi odasından bile sadece birkaç kez çıkmıştır. Alamut'a yerleştikten sonra
Büyük Selçuklu Devleti ve Abbasilere yönelik mücadelesine başlayan Hasan Sabbah, kendi döneminde elliye yakın suikast gerçekleştirmiştir. Bunların en önemlisi ve ilki
Nizamülmülk'ün öldürülmesidir. Diğerleri ise Selçuklu üst düzey devlet görevlileri ve
Abbasi din adamlarına yönelik suikastlerdir. Nizamülmülk'ün öldürülmesi ve ardından
Melikşah'ın ölümü sonrasında
Sencer,
Berkyaruk ve
Muhammed Tapar arasında taht kavgaları başlamış ve Selçuklular gerilemeye başlamıştır. Hasan Sabbah Selçuklu sarayındaki taht kavgalarını kendi lehine kullanmıştır. Ayrıca Hasan Sabbah döneminde başka önemli kaleler de ele geçirilmiştir.
Hasan Sabbah döneminin en ilginç olaylarından biri de büyük Sünni tarihçi
Alâeddin Atâ Melik Cüveynî'nin aktardığı olaydır.
Cüveynî'ye göre Muhammed Tapar'ın ölümünden sonra tahta geçen Sencer'e barış elçileri gönderen Hasan Sabbah, tekliflerin kabul edilmemesi nedeniyle saraydan birilerini yanına çekerek sultanın başucuna bir hançer saplanmasını sağlamıştır. Ayıldığında büyük paniğe kapılan Sultan olayı gizli tutmaya çalışmış ancak olayın hemen ardından bir elçiyle gelen mesajda Hasan Sabbah,
|
« Ben istemez miydim ki o hançer sert taşa değil de sultanın yumuşacık göğsüne saplansın. » |
|
|
demiştir. Bu olaydan sonra
İsmaililer,
Sencer döneminde oldukça rahatlamıştır.
Ölümü
Mayıs
1124'te hastalanıp yatağa düşen Hasan Sabbah, ölümünün yaklaştığını düşünerek halefi olması için
Lemeser Kalesi komutanı
Kiya Buzrug Ummid'i seçti. Ebu Ali'yi sağına oturttu ve kendisini misyonerlik faaliyetlerinin başına getirdi. Kasranlı Adem'in Oğlu Hasan'ı sağına ve ordularının komutanı Kiya Ebu Cafer'i de önüne oturttu ve onlara imamın gelip devletin başına geçeceği güne dek
Kiya Buzrug Ummid'in liderliğinde uyum içinde çalışmalarını salık verdi. Ve 23 Mayıs 1124 Cuma günü öldü.
Bu aynı zamanda göz alıcı bir liderliğin de sonuydu. Sünni ve Şiî İsmaili birçok vakanüvis onu keskin zekalı, yetkin, aritmetik,
astronomi,
büyü ve daha pek çok alanda bilgi sahibi biri olarak tarif eder. İsmailileri sevmeyen bir Arap biyografi yazarına göre Alamut'ta ikamet ettiği otuz beş yıl boyunca, ne bir kimse ortalık bir yerde şarap ebilmiş ne de testilere şarap doldurulabilmişti. Oğullarından birini şarap içtiği, diğeriniyse asılsızlığı kanıtlanmış olan Dai
Hüseyin Kaini'nin katlini azmettirmek suçundan idam ettirmişti.
Hasan Sabbah aynı zamanda bir yazardı. Sünni yazarlar eserlerinden iki parçayı, bir otobiyografik metni ve bir ilahiyat risalesini muhafaza etmişlerdi. Hasan Sabbah asla imam olduğunu iddia etmemiştir. Yalnızca imamın bir temsilcisi olduğunu söylemiştir.