Ekrem Peygamber (s.a): Ey Ebuzer! Cennete gitmek istiyor musun?...
Peygamber Efendimiz (sav), yakın arkadaşı Ebuzer Gifari'ye nasihat ederken şöyle demiştir:
Ey Ebuzar! Cennete gitmek istiyor musun?' Abuzar cevap verdi: "Babam senin için kurban, evet!"
Peygamberimiz (sav), Ebuzer'i cennete davet ederken üç temel şartı bildirmiştir:
1. –
Uzun hayallerden kurtulun:
Birçok rivayette üzerinde durulan konulardan biri de müminin uzun vadeli arzulardan kurtulmasıdır. Uzun arzular, insanı ilahi görevlerini yerine getirmekten alıkoyar ve manevi ilerlemesine engel olur. İnsan hayallerine ulaşmak için ilahi hedefleri bir kenara bırakır, kendinden habersizleşir, yarını düşünerek değerli fırsatları kaçırır.
Uzun rüyaların insanı şüpheye düşürdüğü, sonra küçük günahlara sürüklediği ve sonunda büyük günahlara kadar cehenneme sürüklediği tehlikesini hisseden İmam Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır: "Ey insanlar! Size göre en çok iki şeyden korkarım: Biri nefsin arzularına uymak, diğeri ise uzun hayallere dalmak. Nefsin arzularına uymak insanı doğru yoldan saptırır, uzun rüyalar ise ahireti unutturur.”
2. –
Ölümü gözlerinizin önünde görün:
İkinci şart ise ölümü daima hatırlamasıdır. Bu koşulun birinci koşuldan sonra getirilmesi, bu iki koşul arasında yakın bir ilişki olduğunu gösterir. Çünkü insan uzun hayallerden kurtulmak istiyorsa sürekli ölümü düşünmesi gerekir. Çünkü ölümü hatırladığında, dünyevi hayallerin kaderi ve beyhudeliği gözlerinde cisimleşir. Bu nedenle uzun dileklerin reddi ile ölümü düşünmek arasında yakın bir ilişki vardır. Arzulamak tamamen insanın elinde değildir. İnsan materyalist bir ortamda yetiştiğinde gördüklerinden ve duyduklarından etkilenir; gözünü ve kulağını dünyaya çevirir ve ister istemez kalbine dünyevî arzuları yerleştirir. Şimdi ne yapalım ki dünya güzellikleri bizi cezbetmesin ve kafamızda uzun hayaller olmasın?! Peygamber (s.a.v.), Ebuzar'a her zaman ölümü gözünün önüne getirmesini öğütler. İnsan, bu hayatın sonunun ölüm olduğu gerçeğine her zaman gereken önemi verebilirse, bu dünyaya gönül vermenin değmeyeceğini anlayacaktır. Kalp sonsuz, tükenmez olmalıdır. Bu ancak temiz ahiret hayatıdır.
Bir rivayette Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "İnsanların en hikmetlisi, ölümü çokça hatırlayandır." ("Biharul-envar", cilt 6, s. 130.)
Bilinir ki akıllı insan aldanmaz ve dünya ile ahiret arasında en iyisini tercih eder. Bilge bir adam dünyanın sonunun ölüm olduğunu bildiğinde, onu görmezden gelir. Her halükarda ölümü zikir, dünya sevgisinden kurtulmak ve onun arzularına bulaşmak için etkili bir çaredir.
3.
Gerektiğinde Tanrı'dan utanın:
Cennete girmenin üçüncü şartı Allah'tan utanmaktır. Ebuzar, Peygamberimiz (sav)'in Allah'tan utanması gerektiğini anlatırken, muhtemelen Peygamberimiz (sav)'in özel bir amacı olduğunu düşünür ve sorar:
"Ey Allah'ın Resulü, hepimiz Allah'tan utanıyoruz."
Peygamber (s.a.v.) bu utancın yeterli olmadığını söyledikten sonra Allah'tan utanmanın üç yolundan bahseder:
"Tanrı'yı aşağılamak sandığınız gibi değil, mezarları ve yıkıntıları unutmamak için Tanrı'ya saygısızlık etmektir." Ahlâk hocaları da talebelerine her gün, en az haftada bir kere kabristana gitmelerini, kalplerini dünyevî aşk ve maddî arzulardan arındırmalarını tavsiye etmişlerdir. hiç değilse dünya ile ahiret arasında genel bir denge olsun. İnsan, dünya işlerine dalıp da dünya sevgisinin kalbine gölge düşürmesi, Allah korkusunu anlamak istememesi, İmam Hüseyin (a.s. a.s.) denilmektedir. Veya cennetin ve nimetlerinin anılmasıyla kalbi çarpmasın.
İlahi tevazunun ikinci alâmeti ise insanın ne yediğine dikkat etmesidir. İnsan eline geçen her şeyi yutar ve haram lokmayı yemekten çekinmezse, kalbi giderek katılaşır ve kalbindeki ilahi nur sönmeye başlar. Kişi ne yediğine dikkat etmelidir. Kalbi katılaştıran şüpheli, haram gıdalardan uzak durmalıdır. Eğer böyle olmazsa, o zaman ibâdet meyili zayıflar, kalbinde Allah korkusu, cennet şevki, Allah'a yakınlaşma duygusu oluşmaz. Bu nedenle mideye ve içindeki yiyeceğe dikkat edilmesi ilahi hayânın teşekkülü için gereklidir. Kuran-ı Kerim'de kişiye yediklerine dikkat etmesi tavsiye edilmektedir: "(Ey insan, yediğine bak!") (Abasa Suresi, 24. ayet)
İlâhi tevazunun üçüncü alâmeti ise, insanın kafasında hangi düşüncelerin olduğunu, aklından hangi rüyaların ve ruh hallerinin geçtiğini görüp görmesidir. Eğer tasavvurunu yanlış fikirlerden arındırırsa ve kalbinin temizliği için çaba sarf ederse, oraya ilahi gururu yerleştirebilir. Hz.
Hadisin devamında Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Ebuzer'e şöyle buyurmaktadır:
"Ahiret şanını isteyen, dünya ziynetini bıraksın. Böyle olabildiğin zaman bil ki Allah ile dostluk mertebesine erişmişsindir.”
Öyle ki insan dünyadan kopmuş, onu ihmal etmiş, ahirete, onun ebedî nimetlerine ve Allah'a yakınlaşmaya meyletmiş, ahirette de aziz ve şerefli kimselerden olur. Öte yandan, dünya insanın nazarında büyük görünüyorsa, âhiret nazarında küçük kalacaktır.
Allah'ım, nimetlerini doğru kullanmaya muvaffak kıl ve bizi cennet yolundan ayırma! ("Tusheye-akhirat" - Ahiret el-Ahirat, cilt 2, Ayetullah Misbah Yezdi, ders 25, s.63-73.)
Kaynak. (Maide.az)