Durmak...

Durmak...

Arkadaşlar bu yazıyı Rusça okudum, beni çok etkiledi ve sizlerle paylaşmak istedim. Bence şu anda içinde yaşadığımız toplumdaki en büyük sorunlardan biri bu. "Eğittiğimiz insanlardan sorumluyuz" (Exupéry) "Uyuşturucu bağımlısı bir ailede doğdum. İnsanların sadece 5-6 yaşından itibaren yaşadıklarını hatırladıkları söylenir. Belki kimse inanmaz ama benim çocukluk anılarım 2 yaşından itibaren başlıyor. Sanırım bunun nedeni hayatımda olan olaylardı. 2 yaşındaydım babam beni yatağımdan alıp 2. kattan bahçeye fırlattı.İlk korkumu annemin bağırıp merdivenlerden düşmesiyle hissettim... O zaman bana bir şey olmadı, bundan sonra bile. Hadise, babamdan nefret etmedim, sadece henüz böyle duygulara hazır değildim. ... Ailemizde neden böyle olaylar oldu, Anlamıyorum düşemedim... Belki de kendileri bu sorunun cevabını bilmiyorlardı. Babam çok eğitimli, asil bir adamdı ve aynı zamanda uyuşturucu da... Annem güzel, eğitimli bir öğretmene müsamaha gösterdi ve tüm bunlara... Neden? Çocuğunun babası olduğu için ailelerinde ayrılık kabul edilemezdi... Annem sürekli benim için, babam için, ailesini korumak için savaştı. Ama öyle görünüyor ki ilaçlar bundan daha güçlüydü. Zamanla uyuşturucu babamın hayatının anlamı olmaya başladı. Babam uyuşturucudan sonra "çok kafayı bulduğu" sürece, annem gün be gün alçalıyordu. Böyle günlerde ne birbirlerinden utanırlardı ne de benden. Birbirlerine bağırıyor, hakaret ediyorlardı, hatta o kadar yüksek sesle bağırıyorlardı ki, ne kadar kulaklarımı kapatıp başka bir odaya geçmeme rağmen seslerini duyabiliyordum. Bazen barışma oluyordu. Akrabalar toplanıp babamı cezalandırdı. Babam onları başı öne eğik dinlerdi, ben böyle anlarda ona acırdım... Yaklaşır, elini sıkardım, o da bana sarılırdı. Akrabaların gelişinden sonra bir süre her şey yoluna girecekti. Babam bana küçük arabalar yapar, annem giyinir, saçını yapar, yürüyüşe çıkardık. Ama uzun sürmeyecekti. Belli bir süre sonra her şey yeniden başladı. Evimizde korku dolu karanlık günler yeniden başladı. Babam gelene kadar erken uyumaya çalışırdım, bir şey duymamak için başımı yastığın altına koyardım. Çok yalnızdım, kimse beni anlamak istemiyordu. Onlara karşı duygularımı ifade edemiyordum ve bu beni incitiyordu. Ben sadece çok küçüktüm. Karanlık odada yatağıma uzanmış hem babamın gelmesini bekledim hem de gelmemesini diledim. Onu durdurmak için sihirli kelimeleri bulmaya çalışıyordum. O yastığın altında çok gözyaşı döktüm, o benim tek dostumdu. Bana ailem beni tamamen unutmuş gibiydi, kendileriyle ve sorunlarıyla o kadar meşgullerdi ki varlığımı unutmuşlardı. Ben de öyle düşündüm. Ve onlardan intikam almaya karar verdim. Ama küçük, yalnız bir insanın böyle sahnelerle karşılaşması ve bu şekilde acı çekmesi adil mi? Tamamen gitmeye, yani ölmeye karar verdim. Zaten 7 yaşındaydım ve yaşam ve ölüm hakkında çok az bilgim vardı. Güçlü olmaya karar verdim, artık ağlamayacaktım. Akşamları, babamın gelişine yakın, gözlerimi sımsıkı yumar, nefes almamaya çalışırdım. Böyle durumlarda kalbim çok zayıf atıyordu. Bir gün hala nefes almamaya çalışırken kalp atışlarım aniden yavaşlamaya başladı. Çok korktum ve var gücümle "Anne, anne" diye bağırdım. Sonra hiçbir şey hatırlamıyorum... Uyandığımda ilk gördüğüm annemle babamdı, çok yorgun görünüyorlardı, günlerdir yanımdan ayrılmamışlardı. Benim durumum onları çok etkiledi, üzdü, incitti. O zamandan bu yana 5 yıl geçti. 12 yaşındayım, 7. sınıfta okuyorum. Her akşam babam benim için araba yapar, bu onun hobisi, satranç oynar ve resim çizeriz. Her gün izinli, annem, babam ve ben yürüyüşe çıkıyoruz. Seviliyorum ve bunun için mutluyum..."

Çeviri: Rzayeva Naila

Source.kaizen.az

568 Views