Gözle ilgili her şey (Gözün mucizesi)

Gözle ilgili her şey (Gözün mucizesi)

    İnkarcıların hayrete düştüğü, evrimcilerin boğulduğu yer ise göz harikasıdır. Göz, düşünen her insanın aklını durduran bir sanat şaheseridir. Gözü görüp de, gözü vereni düşünmemek körlüğün ve ahmaklığın özüdür. Prof. Dr. Jeffrey Larson Gözün ne kadar büyük bir mucize olduğunu anlamak için bu kadar uzun süreli bir çalışma yapmak gerekli midir? Gözlerini kapatıp karanlık dünyanın çaresizliğine dalan her insan, gözün ne kadar büyük bir mucize olduğunu anlayacaktır. Ruhumuzun dünyaya açılan penceresi olan değerli gözler, vücudumuzun en iyi korunan bölgesine yerleştirilmiştir. Ceviz büyüklüğündeki gözleri 4-5 santimetrelik deliklerde bulunur. Gözlerin her durumda sorunsuz hareket edebilmesi için Allah, gözleri özel bir kılıfla sarmış ve yumuşak bir yağ dokusu içine yerleştirmiştir. Ön taraf üstte ve altta iki kanatçık vardır. Hareketleri tamamen irademizin dışında olan bu kapaklar darbelere karşı gözümüzü korur. Farkında olmadan dakikada 30 kez göz kırparız. Bu hareketlerin rahat olabilmesi için özel bir sıvıya ihtiyaç vardır. Göz sıvısı bu görevi yerine getirir. Hava ile sürekli temas halinde olan gözün korunması bu sıvının içerisine yerleştirilen lizozim enzimi sayesinde gerçekleşir. Bu enzim gözü hastalıklara karşı korur. 24 saatte 30 damla gözyaşı üretir. Bundan biraz daha fazla olsaydı drenaj kanalları yetersiz kalır, su dışarı akar ve sürekli sulanan bir gözümüz olurdu. Aksine daha az olsaydı gözün saydam tabakası da bu sefer kururdu. Sıcak havalarda gözyaşının buharlaşmasını önlemek ve göz kapaklarının rahat hareket etmesini sağlamak için bu sıvının bileşimine sabun benzeri bir madde eklenir ve gözün şeffaf tabakası korunur. İnsanoğlu bilimde bu kadar ilerlemesine rağmen, basit gibi görünen bir gözyaşı damlasını bile tamir edemiyor. Göz, stratum corneum adı verilen bir tabaka ile çevrilidir. Sert tabakanın gözün ön kısmında görünen kısmına şeffaf tabaka denir. Görünür ışık şeffaf tabakadan iletilir. Dura mater'nin altındaki vasküler tabaka, retinanın ön, arka bölgesinde kılcal damarlar ve pigment hücreleri içerir. Göz bebeğini çevreleyen renkli yuvarlak "iris" olarak adlandırılır ve damar tabakasına girer. İrisin arkasına ince kenarlı bir oküler yerleştirilmiştir. Damar tabakasının altında iki tabakadan oluşan üçüncü bir tabaka vardır ve üst tabakada gözün içini "karanlık oda" yapan boya hücreleri, altta ise ışığa duyarlı hücreler yer alır. Bu katmana "retina" denir. Bu üç tabakanın çevrelediği gözün içi yapışkan ve şeffaf bir sıvı ile doludur. Bu şeffaf sıvı kan dolaşımı ile sürekli yenilenir. Görme nasıl oluşur? Göz yedi rengi aynı frekansta algılar; fakat beyne farklı frekanslarda iletir. Bu frekansların bilgisayar ayarlarında bir hata olsaydı renkli görme olgusu mümkün olmazdı. Her şeyi siyah beyaz bir film izler gibi görürdük. Sır nedir? Bu nedenle, başlangıçta materyalistler tarafından basit bir kamera olarak anlatılmaya çalışılan gözün yapısına gerçek bir bilimsel gözle bakmalıyız. Nesnenin görüntüsü ışıkla şeffaf bir katmana yansıtılır. Gözbebeği ve arkasındaki ince kenarlı büyüteci geçerek gözü dolduran sıvı içinden geçerek gözün arkasındaki ışığa duyarlı hücrelere ulaşır. Normal bir gözde "maküler nokta" adı verilen bu bölge gözün odak noktasıdır. Görüntü bu bölgeye ulaşmadan oluşuyorsa göz miyopisi (uzağı görememe); ön tarafta meydana gelirse, hipermetroptur (uzağı görememe). Gelen ışık göze girdiğinde cismin görüntüsü ters çevrilir. Bu ters görüntü, optik sinirler aracılığıyla beyne iletildiğinde yolda düzeltilir ve biz cismi düz görürüz. İşte hikayenin diğer yüzü: Retinaya gelen yedi renkten yedisi, sinirler vasıtasıyla aynı senkronizasyonla beyne gönderilecektir. Bir metre yükseklikteki bir cismin görüntüsünün retinaya geçeceğini varsayalım. Bu geçiş sırasında cismin ışığı, rengi ve rengi retinadaki her bir hücreye belli bir boyutta yansır. Eğer hücreler birbiriyle senkronize çalışmıyorsa, vücut bağımsız olarak görülemez. O bedeni olduğu gibi görebilmek için hücrelerdeki tüm fiziksel geçişlerin birbirleri tarafından kontrol edilmesi gerekir. Yani bir kameranın arkasına olduğu gibi bir bant koymuyoruz, binlerce hücre koyuyoruz. Bu binlerce hücrenin uyum içinde olması ve ortak bir bant iletebilmesi için tamamen bilgisayarlı bir sistemin kontrolünde birbirleri ile senkronize olmaları gerekmektedir. Dolayısıyla çok kısa ve yüzeysel olarak anlattığımız bu olayların meydana gelmesi sırasında çok büyük kanunlar iş başındadır. Görüntünün göze ulaşmasındaki tuhaflığı bir yana bırakırsak, ışığın gözde geçirdiği evreleri biraz dikkatli incelersek hayran kalmamak mümkün değil. Öncelikle gözü oluşturan hücreler, görme yeteneğini nasıl ve neden elde etmişlerdir? Neden vücudun diğer hücrelerinde böyle bir özellik yok, sadece göz hücreleri bu aktiviteye atanıyor? Ayrıca, ışığa duyarlı hücrelerin, vücudun herhangi bir yerinde olmayıp, görmeden sorumlu olan gözde, mükemmel bir program ve disiplin içinde yer alması bir tesadüf olabilir mi? Göz gibi değerli bir organın bir plan ve irade ile yaratıldığı açıktır. Bu iradenin sahibi olan Allah, gözlerini ruhumuza pencere kılmış ve bize bu dünyanın sayısız güzelliklerini oradan göstermektedir. Ruhu bu güzellikleri yaratana karşı sonsuz takdir ve şükran duygularıyla dolmayan insan, yaratılışında umduğu gayeyi bulamamış demektir. Oldukça hassas bir yapıya sahip olan gözlerimiz son derece titiz bir koruma ve bakım sistemi ile donatılmıştır. Gözlerin üzerine yerleştirilen kaşlar fazla ışığı emerek göz rahatsızlığını önlemenin yanı sıra alından gelen terin göze ulaşmasını da engeller. Otomatik ve istemsiz çalışan göz kapaklarımız ve üzerlerinde oluşturulan kirpikler de gözleri dışarıdan gelebilecek toz ve diğer zararlı maddelerden korur. Göz yuvalarında gözlerimiz sağa-sola, yukarı-aşağı hareket edebilir. Bu eylemleri gerçekleştirmek için altı kas atanır. Bu kaslar düzgün çalışmazsa şaşılık ve diğer birçok göz kusuru ortaya çıkar. Bu göz hareketlerini kolaylaştırmak ve gözü sürekli nemli tutmak için özel bir yıkama yağlama formülasyonu geliştirilmiştir. Göz kapaklarının iç kısımlarında oluşturulan yağ bezleri bu görevi yerine getirir ve alın kemiğindeki bir delikte bulunan gözyaşı bezleri salgıladıkları gözyaşı ile sürekli olarak gözü yıkarlar. Ayrıca gözbebeklerinin çevresi de altınla kaplanarak koruma altına alınır. Neden bir yerine iki gözle görüyoruz? İki göze sahip olmanın hikmeti nedir? İnsan üç boyutlu görüşe ve derinlik algısına sahiptir. Bu iki olayın gerçekleşmesi için iki göze ihtiyaç vardır. Uzaktaki bir cismin bize olan uzaklığı iki gözle tam olarak ölçülebilir. Ayrıca üç boyutlu görmenin oluşabilmesi için iki gözün birlikte ve uyum içinde çalışması gerekir. Gözün böyle harika bir sistemi vardır. Onu optik aletlerle karşılaştırmak, bu harika sanat eserinden uzaklaşmak olur. Göz, birçok yönden bizim için sırlarını hâlâ saklayan bir mucizedir. Gözün asıl görevi, eşi benzeri olmayan sanat eserleriyle bezenmiş ve duyularımıza hitap edecek şekilde düzenlenmiş evreni dikkatle okumaktır. Ancak göz nimeti sayesinde bu şekilde ödeme yapılabilir. İnsanlar gözü taklit ederek kamera, televizyon kamerası gibi cihazlar yapmışlardır. Bu aletleri bulanları minnetle anan bir insan, kendisine sonsuz güzellikleri görmesi için bir çift göz vermiş olan Yaratıcısını unutmamalıdır. Bu mucize aracı kullanırken; Görmeyenler, anlamayanlar büyük sorumluluk altına girecek. Kaynak. kaizen.az
568 Views